Stoacılığın ve Epikurosçuluğun yükselişini, klasik dönem Yunan polis (kent) yapısının çöküşünün bir semptomu olarak ele alan satırlara, 19. ve 20. yüzyıl boyunca yazılan felsefe tarihi kitaplarında çokça rastlarız. Hegel’in felsefe tarihi derslerinde ve pek çok başka eserde, Sokrates öncesi düşünürlerin doğa felsefesiyle ilgilenip ahlak ve politika konularına değinmedikleri, Sokrates’le birlikte ahlak ve politikanın felsefenin konusu hâline geldiği, Hellenistik dönemde polis’in çöküşü ve yerini imparatorluğa bırakmasıyla birlikte politikadan arınmış bir ahlaka dair eserler yazan felsefe ekollerinin yani Stoacılığın ve Epikurosçuluğun çağın ruhunu yansıttığı sıkça tekrarlanır. Tarihsel materyalist düşünce tarihçileri de benzer tezleri benimserler. Örneğin Ellen Meiksins Wood, Yurttaşlardan Lordlara kitabında Hellenistik dönem düşüncesinin merkezinde “artık temel ilgi alanı polis olmayan insan etkinliği ve bunun imkânları”nın bulunduğunu belirtir, Stoacılığı ve Epikurosçuluğu, “polis’in gerilemesi karşısında ya da zamanın belirsizliklerine ve kargaşasına karşı verilen apolitik tepkiler olarak”1Ellen Meiksins Wood, Yurttaşlardan Lordlara: Eskiçağdan Ortaçağa Batı Siyasi Düşüncesinin Toplumsal Tarihi, çev. Oya Köymen (İstanbul: Yordam Kitap, 2009), 118. ele alır. Wood titiz bir düşünce tarihçisi olmasının yanında bir diyalektik reflekse de sahip olduğundan, Stoacı “apolitizm”in arka planında önceki dönemlerden devralınan politika pratiklerinin bulunduğunu okurlarına yer yer hatırlatıyor. Ancak o da son kertede Stoacılığın gelişimini “apolitik tepki” ön kabulünden hareketle açıklamaya devam ediyor.
Bu açıklama modeli bir süredir tartışmaya açılmış durumda. Epikurosçuluk ayrı bir tartışma konusu olacak kadar geniş bir ekol olduğu için burada Stoacılıkla sınırlı kalarak bir literatür özeti yapacağım. Griffin, Giliberti, Cartledge, Wildberger ve Iversen gibi düşünce tarihçileri Stoacıların apolitik olduğu yönündeki ön kabulleri tartışmaya açıyorlar, Stoacılığın polis’le ilişkileri konusunda monografi ve makaleler yazılıyor.2Bu konuda çok yakın tarihli ve kapsamlı bir makale çalışması için bkz. Lisa Hill ve Mahendra Chitrarasu, “Were the Stoics Apolitical?”, History of Political Thought, no. 45(2) (2024). Belki daha da önemlisi, Stoacılık üzerine yazılan genel kapsamlı eserlerde “polis’in çöküşü” anlatısının artık pek yer almadığını görüyoruz. Dolayısıyla Yunan polis’iyle birlikte klasik dönemin aktif yurttaşlığının çöküşünün Stoacılığın apolitizminde yansıma bulduğuna dair anlatı yavaş yavaş yaygınlığını yitiriyor.
“Apolitik Stoacılık” anlatısının temelinde iki metodolojik sorun tespit edebiliriz. İlki, Hegel’de ve pek çok felsefe tarihçisinde gördüğümüz bir refleks: Belirli bir düşünürü ya da akımı bir dönemin ya da bir uygarlığın doğrudan doğruya temsilcisi olarak ele almak. İkincisiyse bir düşünce akımına dâhil olan düşünürler arasındaki farklılıkları ve akımın gelişim tarihindeki çeşitli dönemler arasındaki ayrımları dikkate almadan, onu âdeta yekpare bir bütünmüş gibi almak.
İlkiyle başlayalım. Sokrates-Platon’un felsefesi klasik dönem Atina’sının, Aristoteles’in eserleri klasik dönemden Hellenistik döneme geçişin, Stoacılık ve Epikurosçuluk ise Hellenistik dönemin (ve daha sonra Roma’nın) düşünsel izdüşümleri olarak değerlendiriliyor, böylece dönemlere atfedilen temel karakteristikler ile bu dönemlerle ilişkilendirilen düşünürler ya da ekoller arasında doğrudan bir bağ olduğu varsayılıyor. Düşünürlerin eserleri ve toplumsal-iktisadi-siyasal koşulları arasında bir ilişki kurmak bakımından bu yaklaşım çeşitli imkânlar sunsa da aynı zamanda bir tuzak teşkil ediyor: Bir dönemde birden fazla düşünce akımının bir arada varlığını sürdürdüğünü çoğunlukla unutuyoruz. Hellenistik dönemde Stoacılık ve Epikurosçuluk gibi yeni akımların yanında Platoncu ve Aristotelesçi ekoller de varlıklarını sürdürüyorlardı ve etkileri hiç azalmamıştı, üstelik özellikle Roma döneminde bu farklı ekoller arasında pek çok köprü kurulacaktı. Dolayısıyla polis’in çöktüğü varsayılan bir dönemde, Hellenistik krallıklarda ve Roma’da, Platonculuk ve Aristotelesçilik gibi politikliğinden kuşku duyulmayan düşünce akımlarının büyük bir etkiye sahip olduğunu, Platon’un Politeia’sının (Devlet) bu dönemde çok sayıda şerhinin yazıldığını, Roma’nın siyasal düşünce alanındaki en etkili düşünürü olan Cicero’nun Stoacılıktan olduğu kadar Platon ve Aristoteles’ten de etkilenmiş olduğunu dikkate almamız gerekiyor. Bu konuda son olarak, Stoacılığın ya da herhangi bir felsefi akımın Hellenistik dönemde ya da Roma tarihinde çoğunlukla sanılanın aksine yaygınlıkla tanınmadığını ekleyelim. Klasik dönem Atina’sında ve Roma’nın muazzam genişlikteki imparatorluk topraklarında okur-yazar oranı hakkında literatürde oluşmuş bir ittifak yok; Eski Çağ’da okuryazarlık konusunda literatürün köşe taşlarından birini oluşturan William Harris, Roma nüfusundaki okur-yazar oranının %10’u geçmediği kanaatindeyken onu izleyen tarihçiler belirli bölgelerde ve kentlerde, orduda ya da belirli mesleklerde bu oranın daha yüksek olabileceği yönünde tahmin yürütüyorlar. Elbette okur-yazar olmayıp metinleri başka kişilere okutarak edebiyat ya da felsefe ile temas edenlerin varlığını da dikkate almamız gerekiyor. Her durumda, felsefi tartışmalardan haberdar olanların çoğunlukla imparatorluğun büyük kentlerinde yaşayan ve nüfusun küçük bir kesimini teşkil eden kişiler olduğunu tahmin edebiliriz.
İkinci metodolojik sorun olan düşünce akımlarını yekpareleştirmeye gelince, E. M. Wood gibi yazarlar yer yer erken dönem Stoacılık ve Roma Stoacılığı gibi dönemler arasında ayrım yapsalar da bu ayrımları aşan bir sürekliliği vurgulama ve tek bir Stoacılıktan bahsetme eğilimindeler. Buna karşılık, ekolün gelişim ve çeşitlenme süreçlerini dikkate alan bir okumayla Stoacı düşünürlerin politikayla nasıl ilişkiler kurduklarını anlamamız mümkün olabilir. Örneğin, Stoacılığın Kitionlu Zenon başta olmak üzere kurucularından günümüze ulaşan metinleri değerlendirirsek polis’in çöküşü karşısında onların, yanıt geliştiren içe dönük apolitik bireyciler olmadıklarını, Kiniklere benzer bir şekilde yerleşik (ve aslında Hellenistik dönemde de varlığını pek çok açıdan sürdüren) polis yapısına ve polis övgülerine karşı tepki ortaya koyan, bu arada emek gücünü satarak geçimini sağlayan düşünürler olduklarını görebiliriz. Onların felsefesi apolitik bir ahlakçılık değildi, eşitlikçi tonlarıyla dikkat çeken bir “başka bir politika mümkün” çağrısıydı. Roma dönemindeyse Stoacı (ya da diğer akımların yanında Stoacılıktan da etkilenen) düşünürler, kamu görevleri almaktan geri durmadıkları gibi kamusal görev almanın önemi üzerine de pek çok yazı yazmışlardı.
Bu metodolojik meselelere ek olarak, literatürde yaygın olan Stoacılık açıklamalarının teorik bir ön kabulüne yönelik eleştiri getirebiliriz. Stoacılığı polis’in veya aktif yurttaşlığın çöküşüyle ilişkilendirenler, IV. yüzyıl öncesi Atina’nın ve genel olarak klasik dönem Yunan polis’inin bir tür altın çağ olduğu fikrinden yola çıkıyorlar. Bu çağı altın çağ yapan özellikler, bir düşünürden diğerine, bir tarihçiden diğerine değişiyor: Klasik dönem Yunan dünyası kimilerine göre demokrasinin beşiği ya da aktif yurttaşlığın zemini, kimilerine göre felsefenin bereketli toprakları, kimilerine göreyse bütün bu özellikleri bir arada bulunduran bir yeryüzü cenneti. Bu cennetin kaybı ve bu uygarlığın çöküşü ister istemez bir gerileme olarak anlatılıyor. E. M. Wood gibi klasik Atina’yı sınıf mücadeleleri üzerinden okuyan ve idealleştirmemeye gayret eden bir tarihçi böyle bir tuzağa düşmese de pek çok düşünce tarihi kitabında böyle bir ideal Atina polis’i tasvirine ve Hellenistik dönemin karalanmasına rastlıyoruz.
Stoacılık çok çeşitli düşünürler üzerine etkili olmuş bir düşünce akımı; bu yazıda, yüzyıllara yayılan bu etkiyi özetleme niyetim yok. Bu nedenle birkaç yüzyıllık bir sıçrama yaparak günümüze geleceğim. Özellikle İngilizce konuşulan dünyada Stoacılığın bir tür kişisel gelişimcilik olarak yeniden yorumlandığını gözlemleyebiliriz. Elbette her dönemde her düşünce akımını dönemin şartlarına göre yorumlamak ve seçmeci bir şekilde günümüze aktarmak mümkün. Evet, Stoacılık 21. yüzyıl koşullarında “pratik Stoacılık” “stresle başa çıkmanın Stoacı yolları” gibi başlıklar üzerinden okunabiliyor, plaza emekçilerinin okuması gerektiği salık verilen kitaplar arasında yerini alıyor. Ancak bu güncel alımlanış türü, Stoacılığın bizatihi kendisi hakkında doğrudan bir fikir vermiyor. Özetle günümüzün Stoacılık meraklılarının apolitik duruşlarına ve aforizmatik tarzlarına bakarak Zenonların, Senecaların düşünceleri hakkında çıkarımda bulunmaktan kaçınmamız gerekiyor.
Kaldı ki 21. yüzyıldaki Stoacılık alımlanışı üzerine değerlendirme yapabilmek için Stoacı düşünürlerin hangi fikirlerinin daha çok ilgi çektiği gibi konularda verilere ihtiyacımız var. Örneğin önde gelen Stoacı düşünürlerin yaşama dair pratik öğütlerle teoriyi birleştirmeleri günümüzde etkili olmuş olabilir. Ayrıca farklı özgül bağlamlarda Stoacılığın farklı türden etkileri olabiliyor, örneğin İngilizce konuşulan dünyada görülen tarzda kişisel gelişimciliği Stoacılıktan delil getirerek temellendirme çabasına Türkiye’de daha az rastlıyoruz; Türkiye’deki Stoacılık merakının kişisel gelişim kitaplarından ziyade akademisyenlerin çalışmaları ve birincil kaynak çevirileri üzerinden şekillendiğini gözlemlemek mümkün. Dolayısıyla günümüzün apolitik bireyci tavrıyla Stoacılık merakı arasında bir korelasyon kurmadan önce bu farklı alımlanış biçimlerini dikkate almamız gerekiyor.
Bir tahminle bitireyim: Belki de Stoacılığın katı nedensellik vurgusu, nedensellik ağlarını (başka bir deyişle Stoacı anlamıyla “kader”i) merkeze alması, sürekli olarak “yeterince istersen yapabilirsin” sözlerini dinleyip zamanla durumun öyle olmadığını anlayan günümüz bireyine sınırlarını ve belirlenmişliğini hatırlatıyordur. Günümüzde Stoacılığa bir ilgi varsa nedenlerinden biri belki de budur.
***
Saltuk Buğra Yurteri’ne bu konuda yazma motivasyonu veren bir tartışma sorusu ortaya attığı için teşekkür ederim.
Kaynakça
- Giliberti, Giuseppe. Cosmopolis: Politica e diritto nella tradizione cinico-stoica. Pesaro: ES@, 2003.
- Griffin, Miriam T. “Philosophy, Politics, and Politicians”. Philosophia Togata: Essays on Philosophy and Roman Society vol. 1 içinde, haz. Mirriam T. Griffin ve Jonathan Barnes, 1-37. London: Clarendon Press, 1989.
- Cartledge, Paul. “Greek Political Thought: the Historical Context”. The Cambridge History of Greek and Roman Political Thought içinde, haz. Christopher Rowe ve Malcolm Schofield, 11-22. Cambridge: Cambridge University Press, 2005.
- Harris, William V. Ancient Literacy. Cambridge, MA: Harvard University Press, 1989.
- Hill, Lisa ve Mahendra Chitrarasu. “Were the Stoics Apolitical?”. History of Political Thought, no. 45(2) (2024): 205-225.
- Iversen, Simon Nørgaard. “The Politics of Asceticism: An Analysis of the Political Spirituality of Imperial Stoicism”. yayımlanmamış doktora tezi, Aarhus: Aarhus Üniversitesi, 2019.
- Wildberger, Jula. The Stoics and the State: Theory – Practice – Context. Baden Baden: Nomos, 2018.
- Wood, Ellen Meiksins. Yurttaşlardan Lordlara: Eskiçağdan Ortaçağa Batı Siyasi Düşüncesinin Toplumsal Tarihi. çev. Oya Köymen. İstanbul: Yordam Kitap, 2009.
© 2024 Çağ Akarken
Dipnotlar
- 1Ellen Meiksins Wood, Yurttaşlardan Lordlara: Eskiçağdan Ortaçağa Batı Siyasi Düşüncesinin Toplumsal Tarihi, çev. Oya Köymen (İstanbul: Yordam Kitap, 2009), 118.
- 2Bu konuda çok yakın tarihli ve kapsamlı bir makale çalışması için bkz. Lisa Hill ve Mahendra Chitrarasu, “Were the Stoics Apolitical?”, History of Political Thought, no. 45(2) (2024).